En Rüküş – En Şık- En Güzel Kıyafet
Özellikle hafta sonları yazılı ve görsel medyanın yüklendiği magazin haberlerinin değişmeyen konuları içinde “haftanın en rüküşlerini ve en şık kadınlarını seçmek” de var.
Objektifin karşısında donup kalan zengin kadınlar, oyuncular, şarkıcılar ellerini kollarını nereye koyacaklarını bilemeden poz vermeye, üstlerindeki kıyafeti sergilemeye uğraşıyorlar.
Giydikleri çok güzel olsa bile o yapay duruşlar işin bütün görüntüsünü bozuyor. Aslında normalde çok hoş görünen hanımlar yarı şaşkın bir halde gülümsüyorlar.
Hikmetlerini kendilerinin yarattığı moda uzmanları bu ünlülerin kıyafetlerini inceliyor. Ayakkabı kıyafet için fazla hareketli kalmış, gömlek daha iyi dururdu bu eteğin üzerinde, tişört kıyafeti bastırmış, bu rengi nerden buldunuz gibi yorumlar okunuyor, biz de ne dendiğini anlamaya çalışıyoruz.
Kıyafeti Taşırken Kasılmak
Kameraların karşısında doğal duruşu bozmamak ayrı bir yetenek olmalı. Hatta kıyafeti usulünce taşımak mankenliğin (ve de zarafetin) temel koşullarından birisidir.
Bunu dünyada en iyi yapan kadınlardan birisi Prenses Diana’ydı. Onun fotoğrafları eğer bir teknede şortla çekilmişse doğal olarak dinamizmi, eğer resmi bir toplantıda çekilmişse direk asaleti yansıtırdı. Bu yüzden modacılar ve fotoğrafçılar onun peşindeydi ve kendisi de zaten bu yüzden öldü. Diana için en şık, en rüküş gibi kavramlar kullanılmazdı, o her zaman güzeldi.
Kendisinin bütün fotoğrafları arasında hatırlanan biri “Zarafet budur” başlığıyla yayınlanmıştı. Bir arabadan inerken görüntülenen Diana sadece düz, beyaz, kolsuz bir keten elbise giymişti, ayakkabıları da dümdüz ve beyazdı. Küçük birer inci küpeden başka hiçbir mücevher takmamış, modeli herkesçe bilinen katlı kesim saçlarını da güzelce taramıştı. Fakat arabadan inerken o kadar doğal gülümsemişti ki insana işte güzellik budur dedirtiyordu.
Ölümünün ardından yirmi yıldan fazla zaman geçti. Ama kendisi hala 20. yüzyılın Afrodit’i sayılabilir.